22 Eylül 2016 Perşembe

Çok Özledim







Seni Çok Özledim Zeynep
Çok yoruldum annecim
Sensiz yaşamaya çalışmaktan çok yoruldum
Doğum günün yaklaşıyor. Canım çok acıyor.
Dayanamıyorum.
Olanları anlayamıyorum. 
Ne yapacağımı bilemiyorum.
Evde ağlıyorum. İş yerinde ağlıyorum.Yollarda ağlıyorum. 
Cuma gittiğin için Cuma günlerini, Cumartesi seni toprağa koyduğum için Cumartesileri, Pazartesi beynindeki tümörü öğrendiğim için Pazartesileri sevmiyorum. 
Ayın 10 unda gelip 10 unda gittiğin için 10 rakamını sevmiyorum.
"Beyin" lafı geçince kötü oluyorum. "Beyin" resmi görünce kötü oluyorum. 
"Kalp" denince kötü oluyorum. Senin minicik kalbinin nasıl durduğunu düşünüyorum. Ölüyorum sanıyorum ölemiyorum.
İyi değilim annecim. Ben sensiz hiç iyi değilim. 
Pamuk ellerini, ayaklarını, düğme burnunu, ağzını, o kibar gülüşünü, karbeyaz tenini, mis kokunu, boncuk gözlerini, tırnaklarını, herşeyini özledim. 
Babanla gözgöze geliyoruz bazen. Baban "Zeynep'e mi gitmek istiyorsun?" diyor. "Evet" diyorum. 
"Zeynep'e gidelim."
Sana geliyoruz. Dua ediyorum. Mezar taşını öpüyorum. Sana arkamı dönüp geliyorum sonra. Seni orda bırakıyorum. Elimi tutmadan uyuyamayan kızım toprağın altında bensiz uyuyor.  
Yanıyorum. Nefes alamıyorum.
Seni Çokkk Seviyorum.
Yardım et Allahım
Sabır Sabır....

7 Eylül 2016 Çarşamba

Gidişinle Neler Öğrendim?




Meleğim, Boncuk Gözlüm, Mis Kokulum
Senin gidişinden ben neler öğrendim biliyor musun?
"Burnumun direkleri sızlıyor" denir ya o gerçekmiş. Gerçekten insanın burnunun direkleri sızlıyormuş. Senin resimlerine bakınca, videolarını seyredince, sesini duyunca, seninle günlerimizi düşününce burnumun direkleri sızım sızım sızlıyor.
Senden önceki özlemler yalanmış. Gerçek özlem evlat özlemiymiş.Ama ne özlemek!Ciğerleri yanarmış meğer insanın özlemden. Kavrulurmuş baştan aşağı.
Çaresizlik, evlada bir daha dokunamamakmış. Başka herşeye çare varmış. Evladını geri getirememek asıl çaresizlikmiş.
Ne ev ne araba ne para ne pul. Yokluk, sensizlikmiş. Yokluk her sabah "Zeynep Yok" diye uyanmakmış.
Mutluluk, sevdiklerinin, çocuklarının sağlıkla yanında olmasıymış. Meğer ben sen kucağımdayken ne mutluymuşum. Dünyada benden mutlusu yokmuş.
Nefes almak yaşamak değilmiş. Yaşamak, yaşama sevinciyle nefes almakmış. Yaşama sevinci çok önemliymiş. Evladının nefesi durunca sen nefes alamazmışsın. Aldığın nefesten bile utanırmışsın.
Plan program yapmak gereksizmiş. Birgün evden çıkıp dönemeyebilirmişsin. Beş gün sonra canından çok sevdiğin kızın ölebilirmiş. Pişirdiğin yemeği yemek bile kısmet olmayabilirmiş. Bebeğine özenle yaptığın çorbayı hiç yediremeyebilirmişsin.
İnsanlarla kavga etmek, küsmek, darılmak boşmuş. Bir daha göremeyebilirmişsin.
Dert sandığım hiçbir şey dert değilmiş. Dert, senin pamuk yanaklarını öpememekmiş.
Hasret gidermek, giydiğin son kıyafetleri koklamakmış. Hem de kokusu gider mi diye korka korka.
Birgün tek duan "sabır ver Allahım" olabilirmiş. Gerçekten de Allah sabır veriyormuş. Evladını toprağın altına koyup sen toprağın üstünde hala yaşayabiliyormuşsun. Yemek yiyip uyuyabiliyormuşsun.
Ölümün yaşı sırası yokmuş. 8 aylık bebeği bile bulabiliyormuş.
İnsanın bir kızı olması çok güzelmiş. Kızın da ayrı tadı varmış.
Yorgunluk, sabaha kadar saat başı seni emzirmek, bütün gün kucağımda seni taşımak değilmiş. İyi olmaya çalışmaktan, sensiz yaşamaya alışmaya çalışmaktan daha çok yorulacakmışım meğer.
Ümitsizlik, artık asla eski ben olamayacağımı, göğsümdeki bu yükün hiç geçmeyeceğini, eskisi gibi gülemeyeceğimi bilmekmiş.
Seninle anne kız ne güzel günler hayal ederken meğer "Zeynep'ten Önce" ve "Zeynep'ten Sonra" diye iki hayatım olacakmış ve ben bundan sonra sana kavuşabilmek, sana cennette sarılabilmek hayaliyle yaşayacakmışım.