Canım yavrum
Senin ömrünün bu kadar kısa olması, hayatının böyle sinsi bir tümörle son bulması, bu dünyaya dair ne varsa tadamayışın, bizimle olamayışın, yapamadıklarımız, yaşayamadıklarımız beni o kadar üzüyor ki.
Bir yandan bunlara üzülürken bir yandan da babana ve kendime çok üzülüyorum. Çünkü biz artık evlat acısını tatmış insanlarız. Çocuğu ölen bir insan artık asla eskisi gibi olamaz.
Ben çok konuşur çok güler çok da güldürürdüm. Artık konuşamıyorum bile. Konuşmaya değer gelmiyor cümleler. Gülemiyorum artık. Senin güzel vücudun toprağın altındayken neye gülebilirim ki ben?
Anneni tanıma fırsatın olmadı kızım. Keşke tanıyabilseydik birbirimizi.Ben değişiklikleri sevmem annecim. Gittiğim yolu, oturduğum semti, giyim tarzımı, makyajımı değiştirmem. Hep başka birşey sipariş etmeye niyetlenip her seferinde aynı şeyi yerim. Dikkat çekecek şeyler giyemem, saçlarım yıllardır aynı renk ve boydadır. Pek makyaj yapmam. Sadeliği doğallığı severim.
Bu kadar değişikliğe kapalıyken bu kadar tekdüze yaşarken senin gidişinle "ben" değiştim. Semtini değiştiremeyen benim, kişiliğim değişti. Yepyeni bir benle yaşıyorum artık. O kadar zor ki annecim. Farklı bir insan oldum artık. Benim kızım öldü. Bu gerçekle ömrümü tamamlamak zorundayım. Hani başka bir derdi olur insanın maddi ya da manevi. Yine üzülür ama zaman geçer ya çözer ya da çözmese bile unutur. Borcu vardır öder, birine kırılır küser barışır, haksızlığa uğrar üzülür ağlar unutur. Ne biliyim annesi babası halası teyzesi ölür ama onların kendinden önce öleceğine hazırlamıştır kendisini. Yine çok üzülür ama evlat acısı gibi dert var mı? Evlat acısı unutulacak bir dert değil. Geçecek bir şey değil. Çözülecek bir şey değil. Bitecek bir acı değil. Bu yükle bu yürek yangınıyla son nefesine kadar yaşamak zorundasın. Elinde olmadan bir günde değiştiriyor insanı.Ben değişemem değişikliği sevmem diyemiyorsun.
Herkes sana o acıyan gözlerle bakıyor. Herkes "hayat devam ediyor" diyor. "Hayat" tan ne anladığınıza bağlı hayatın devam edip etmediğine karar vermeniz. Bilmiyorlar. Hayat dedikleri şey nefes almak. Ama her nefes alan hayatta mı?Her nefes alan yaşıyor mu?Hayır yaşamıyor. Nefes almak "hayat" değil. Hayat çocuklarının sağlıklı olması demek. Abinin de ciddi sağlık sorunları oldu. Hala devam eden takip ettiğimiz rahatsızlıkları var. İnsanın çocuğunun sağlığıyla sınanması çok zor. Benim bu sınavım abine hamileyken başladı. Ben zaten 8 senedir yüreğim ağzımda yaşıyordum. Sana hamileyken o testler ayrıntılı ultrasonlar yapılana kadar sevinemedim bile. Evladı sağlıklı olup da ufak şeyleri dert edenleri hep uyardım kızdım. Yapmayın bu dert değil dedim. Şükür de ettim hep beterinden sakla diye dua ettim. Ama daha büyük sınav yine beni seçti. Evladımın ölümüyle sınandım. Kimsenin bunu anlamasını beklemiyorum. Anlamasınlar zaten kimse yaşamasın bunu. Ama ben su içerken bile boğazıma duruyor. Çünkü sen nefes bile alamazken ben o suyu içime sindiremiyorum. Evlat acısıyla yaşamak böyle birşey. Senin yapamadığın ama benim yapabildiğim ne varsa benim yüreğime yük. Utanç sebebi. Benim kızımın karbeyaz vücudu toprak altındayken benim hayatım eskisi gibi devam edebilir mi? Böyle birşeyin benden beklenmesi insani mi? Ağlama demek artık soruşturma bu tümörü bırak sorgulama demek insani mi?Ben de insanım. Ben seni dokuz ay içimde sekiz ay kucağımda taşıdım. Senin gidişini bu kadar kolay kabullenmemi beklemek adil mi?
Bir yavrun daha var artık bu kadar üzülme diyorlar. Üzülmemem mümkün değil. Tabi ki hala şükredeceğim çok şey var biliyorum. Ama artık benim vücudumun yarısı ölü yarısı hayatta. Kalbimin yarısı Onur yarısı Zeynep. 10 Haziran' da ben de seninle öldüm ve yeni bir ben olarak doğdum. Senden sonra, 39 yaşında yeni tanıştığım Çiğdem olarak hayatımı devam ettirmek zorundayım.
SENİ ÇOK ÖZLÜYORUM